In the the 1920s which is the very begining year of the
cinema, avant-garde movies that embrace all sorts of new, fast, and
complexity of city emerged. These movies focus on the power,
ambiguity and excitement of modern cities. In both Europe and
the US, these films that became known as “city symphonies”
assemble images of everyday life in the cities. These early films
and their successors move away from the “objective” reality of
situations or people in order to capture an inner truth that can only
be narrated by poetical manipulations of mood, time, and space.
In the city symphonies there are films that focus on the various
architectural structures in the cities and their functional designs.
These films carry the impressions of everyday life by focusing
on architecture that is part of the modern city life, models and
rhythm. In these films various structures that surround people
are focus point and details escaped the eyes of the inhabitants
of cities in everyday hassle is emphasized. This paper discusses
documentary films that are part of the city symphonies and focus
on everyday life in the city. One of the documentary films is
Berlin, Symphony of a Great City (1927) which is directed by
German director Walther Ruttman. Second film is Nothing But
Time (1926) directed by Brazilian director Alberto Cavalcanti. The
last movie is The Man With the Movie Camera (1929) directed
by Russian director Dziga Vertov. These films have an important
role in terms of revealing close links between cinema and other
arts such as architecture and music.
Sinemanın başlangıç yılları olan 1920’lerde şehre ait olan her
türlü yeni, hızlı ve karmaşayı kucaklayan avant-garde yapımlar
ortaya çıkmıştır. Bu yapımlar o dönemin modern şehirlerinin güç,
kargaşa ve heyecanına odaklanırken; hem Avrupa hem de Birleşik
Devletler’deki şehirlerin gündelik yaşamından kesitleri bir araya
getirerek “şehir senfonileri” olarak ifade edilen bir türün başlangıcına
öncüdürler. İlk dönemde ortaya konulan şehir senfonilerine ve
ardıllarına bakıldığında bunların belgesel yapımlardaki, insanların
ya da var olan durumların ardındaki gerçeği kavramaya yönelik
olan objektif realiteden uzaklaştıkları görülmektedir. Bu yapımlar
yalnızca zamanın, mekânın ve duygu durumunun şiirsel manipülasyonu
ile ortaya konulabilecek olan içsel hakikati açığa çıkartmanın
peşindedirler. Şehir senfonilerinin içerisinde şehirlerdeki çeşitli
mimari yapılara ve bunların fonksiyonel dizaynlarına odaklanıldığı
yapımlar da bulunmaktadır. Modern şehir yaşamının bir parçası
olan mimari yapılara, modellere ve ritme odaklanan bu filmler
gündelik hayatın izlenimlerini taşımaktadırlar. Şehir yaşamında
insanın etrafını kuşatmış olan çeşitli yapılar bu filmlerde en ince
ayrıntısına kadar ele alınmakta, gündelik koşturmacanın içerisinde
şehir sakinlerinin gözünden kaçan detaylar vurgulanmaktadır.
Bu çalışma çerçevesinde şehir senfonileri türü içerisinde yer alan
ve şehirdeki gündelik yaşama odaklanan türün üç önemli temsilcisi
olan belgesel yapım ele alınmaktadır. Bunlar Walther Ruttmann’ın
Berlin, Büyük Bir Şehrin Senfonisi (1927), Alberto Cavalcanti’nin
Sadece Zaman (1926) ve Dziga Vertov’un Kameralı Adam (1929)
isimli belgesel yapımlarıdır. Bu filmlerin yapım özellikleri şehir
senfonileri türü çerçevesinde değerlendirilmektedir. Bu yapımlar
sinemanın modern şehirlerin ortaya çıkış sürecini sergilemesi; mimari
ve müzik gibi diğer sanat dallarıyla olan yakın bağlantılarını
ortaya koymaları açısından önem taşımaktadırlar.