Abstract:
1937 yılında Sivas’ın Divriği ilçesine bağlı Çamağa köyünde doğan Feyzullah Çınar,
ozanlık geleneğinin yoğun biçimde yaşandığı bir çevrede yetişmiş, 14–15 yaşlarında
bağlama çalmaya başlamış ve 1966 yılında ilk plağını doldurmuştur. Hakkında yazılmış
yazılarda, ilk plağının “Fazîlet” adıyla çıktığı ifâde edilmesine rağmen, ilk plağı “Merhaba”
adıyla çıkmıştır. Bu bilgiyi, Ankara’nın Bağcılar Mahallesi’nde bulunan evinde yapılan
kayıtta kendisi söylemektedir. Bu bilgi dahi, Feyzullah Çınar hakkında yeterince çalışma
yapılmadığının göstergesidir. Kendisi 80’e yakın plak doldurduğunu söylemiştir.
Ulaşabildiğimiz 52 plağı, 26 kaseti ve 2 tane de uzunçaları bulunmaktadır. Bazı albümleri,
birbirini tekrar eden türkülerden oluşmaktadır. Bu sebeple, albümleri incelenmiş, 160
bestesinin var olduğu tespit edilmiştir. Bestelerin birbirinden farklı; tür, makâm ve usûlde
olduğu görülmüştür. Az sayıda söz yazmış, besteleri için Pîr Sultan Abdal, Derviş Kemal,
Hatâyî gibi ünlü ozanların sözlerini tercih etmiş, 1960-1970’li yılların siyâsî ortamında
halkın sesini dile getiren türküler bestelemiştir. Alevî kimliğini açıkça ortaya koyan
Feyzullah Çınar, bir yandan “24 Ayar Alevîyim” türküsünü yaparken, bir yandan da “Ali
Muhammeddir, Muhammed Ali” türküsü ile birleştirici söylemlerde bulunmuştur.
Türkülerinin konuları çoğunlukla Kerbelâ olayı, din sömürüsüne isyân, nasîhât ve sol
görüşün siyâsî önemi üzerinedir. Türkülerini seslendirirken kendi bağlaması dışında hiçbir
müzik aleti kullanmamaya özen göstermiştir. Irene Melikoff’un talebi üzerine yurtdışında
birçok konser vermiştir. Bir yıl sonra Ankara’ya döndüğünde işsiz kalan Çınar, Fikret
Otyam’ın Ankara Belediye Başkanı Vedat Dalokay’dan ricası üzerine, belediyede temizlik
işlerine alınmıştır. Temizlik işine baktığı parkta geçirdiği kalp krizi sonucu 23.10.1983
tarihinde Ankara’da vefat etmiştir. Alevî müziğinin uyanış önderleri içinde sayılan; Arif
Sağ, Sabâhat Akkiraz ve Musa Eroğlu gibi birçok isim, Feyzullah Çınar’ın yanında yetişmiş
ve onun türküleri ile meşhûr olmuşlardır. Yakın arkadaşlarından olan Âşık Mahzûnî Şerîf
kadar tanınmamasının sebebini, özel televizyon ve radyo dönemine erişemeden vefat etmiş
olmasına dayandırmaktayız.