Sınırlı varlığın, aşkın ve mükemmel olanı anlama çabası doğasının gereğidir. Sınırlı bir varlık olan bireyin bu çabası, Tanrı ile iletişime geçmek içindir. Bu iletişimin en bariz yollarından biri, duadır. Duada, Tanrı’nın aleme müdahalesine zımnen imkan tanındığı için bu ritüel anlamlı bir pratiğe dönüşmektedir. Bu pratiğe bağlı olarak beklenen değişim Tanrı’nın ilminin ezelîliği meselesine odaklanmamızı gerekli kılmaktadır. Gazzâlî de, Tanrı’nın ilminin ezeli ve değişmez olduğu görüşünü savunduğundan, onun düşüncesinde dua-ilahi ilim ilişkisi felsefi açıdan incelenecek bir mesele haline gelmiştir.
Hem Tanrı’nın ilminin ezelî ve değişmez oluşunun, dolayısıyla her şeyin önceden takdir edildiğinin, hem de Tanrı’nın dua sayesinde insan hayatında olumlu yönde değişiklere gittiğinin aynı anda savunulması bir takım felsefi ve teolojik problemleri beraberinde getirmektedir. Yani Tanrı bir yandan insanları dua etmeye davet ederken, diğer yandan insanın gelecekte yapacağı fiiller ve karşılaşacağı olaylar O’nun ezeli ilminde önbilgi olarak mevcuttur. Bu ilmin dışına çıkması mümkün olmayan insanın kendi hür iradesi ile dua ettiğini söyleyebilir miyiz? Eğer Tanrı tarafından her şey önceden biliniyor ve insanın neler yaşayacağı belli ise dua etmenin bir anlam ve değeri var mıdır? Bu sorulara Gazzâlî zaviyesinden cevap arayacağımız tezimizde, dua-ilahi ilim ilişkisinin nasıl olduğu, nedensellik ve kader gibi meselelerin nasıl anlaşılması gerektiği üzerinde durulacaktır.
It is the nature of the limited being to try to understand the transcendent and the perfect. This effort of the individual, who is a limited being, is to communicate with God. One of the most obvious ways of this communication is prayer. In prayer, this ritual turns into a meaningful practice, since God's intervention in the world is implicitly allowed. The expected change due to this practice requires us to focus on the eternity of God's knowledge. Since Ghazali also defended the view that God's knowledge is eternal and unchanging, the relationship between prayer and divine science in his thought has become a matter to be examined philosophically.
The simultaneous arguing that God's knowledge is eternal and unchangeable, that everything is predestined, and that God makes positive changes in human life through prayer brings with it a number of philosophical and theological problems. That is, while God invites people to pray, on the other hand, the actions that people will do in the future and the events they will encounter are present in His eternal knowledge as foreknowledge. Can we say that a person who cannot go beyond this knowledge prays of his own free will? If everything is known in advance by God and what a person will experience is certain, is there any meaning and value in praying? In our thesis, in which we will seek answers to these questions from the point of view of Gazzali, we will focus on how the relationship between prayer and divine science, and how issues such as causality and destiny should be understood.