Amaç: Bu çalışma, gebelikte stres ile doğum korkusu arasındaki ilişkiyi incelemek amacıyla
yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı ve kesitsel tipteki bu çalışmanın örneklemine, Türkiye’nin
Karadeniz bölgesinde bir üniversite hastanesinin gebe polikliniklerine başvuran 400 gebe
alınmıştır. Çalışmanın verileri Kişisel Bilgi Formu, Gebelik Stres Değerlendirme Ölçeği
(GSDÖ-36) ve Wijma Doğum Beklenti/Deneyim A (W-DEQ A) ile toplanmıştır. Veri
analizinde tanımlayıcı istatistiksel yöntemler, t testi, tek yönlü varyans analizi, Kruskal
Wallis, Mann Whitney U, Scheffe ve Pearson korelasyon testleri kullanılmıştır.
Bulgular: Gebe kadınlarda GSDÖ-36 puan ortalaması 59.35±17.19, W-DEQ A puan
ortalaması 45.13±28.88 bulunmuştur. Gebe kadınların %44'ünün “düşük” düzeyde,
%24.7'sinin “orta” düzeyde, %22.8'inin “ileri” düzeyde ve %8.5 “klinik” düzeyde doğum
korkusu olduğu bulunmuştur. Gebelerin eğitimi, çalışma durumu ve yaşadığı yere göre
GSDÖ-36 puan ortalamaları farklarının istatistiksel olarak anlamlı olduğu belirlenmiştir
(p<0.05). Gebelerin aile tipi, gebelik haftası, gebelikte kontrole gitme sayısı ve daha önceki
normal doğumun müdahaleli olup olmadığına göre W-DEQ A puan ortalamaları farklarının
istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır (p<0.05). W-DEQ A puanları ile GSDÖ-
36’nın alt boyutları olan “Bebek bakımı ve değişen aile ilişkilerinden kaynaklanan stres”
(r=.110), “Annelik rolünün tanımlanmasından kaynaklanan stres”(r=.284); “Değişen fiziksel
görünüm ve fonksiyondan kaynaklanan stres” (r=.-181) arasında istatistiksel olarak anlamlı
ilişkiler olduğu bulunmuştur. Ancak GSDÖ-36 toplam puan ortalaması ile W-DEQ A puan
ortalaması arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p>0.05).
Sonuç: Gebelerin yaklaşık üçte birinin en az ileri düzeyde doğum korkusu yaşadığı
belirlenmiştir. Gebelerin bebek bakımı, değişen aile ilişkileri ve annelik rolünün
tanımlanmasından kaynaklanan stresi arttıkça; değişen fiziksel görünüm ve fonksiyondan
kaynaklanan stres azaldıkça doğum korkusunun arttığı belirlenmiştir.
Aim: This study was conducted to examine the relationship between childbirth fear and
stress during pregnancy.
Material and Method: This descriptive and cross-sectional study included 400 pregnant
women who applied to pregnant outpatient clinics of a university hospital in Blacksea
Region of Turkey. The data of the study were collected with Personal Information Form,
Pregnancy Stress Rating Scale (PSRS-36) and Wijma Birth Expectation / Experience A
Scale (W-DEQ A). In data analysis were used descriptive statistical methods, t test, One
Way ANOVA, Kruskal Wallis, Mann Whitney U, Scheffe and Pearson correlation tests.
Results: It was determined that the mean score of PSRS-36 was 59.35±17.19 and the mean
score of W-DEQ A was 45.13±28.88 in pregnant women. It was found that 44% of pregnant
women experienced low level, 24.7% had moderate level, 22.8% had advanced level and
8.5% clinical level childbirth fear. The differences of PSRS-36 scores according to the
education, working status and place of residence of pregnant women were found to be
statistically significant between the groups (p <0.05). The differences of W-DEQ A scores
according to the family type of the pregnant women, gestational week, the number of visits
to the doctor during pregnancy and whether the previous normal birth was intervened were
found to be statistically significant (p <0.05). There were statistically significant correlations
between W-DEQ A scores and subdimensions of PSRS-36 including “Stress from baby care
and changing family relationship” (r=.110), “Stress from maternal role identification”
(r=.284), “Stress from altered physical appearance and function” (r=.-181). However there
was not statistically significant correlation between the total mean score of PSRS-36 and WDEQ
A score (p> 0.05).
Conclusions: It is determined that approximately one third of the pregnant women have at
least an advanced level childbirth fear. It was determined that the childbirth fear increased as
stress increases due to the baby care of pregnant women, changing family relationships and
defining the role of motherhood and as the stress caused by changing physical appearance
and function decreased.